c
Celaleddin Harzemşah
Harezmşahlar Devletinin son hükümdarı olan Celaleddin Harezmşah, genç yaşta Gazne ve çevresinin valililiğine getirildi ve bundan sonra babası Alaaddin Muhammed'in tüm seferlerine katıldı. Celaleddin, 1216'dan itibaren Harezm ülkesine yönelen Moğol saldırılarının sebep olduğu zor dönemde, 1220 yılında tahta geçti. Kendisinin tahta geçmesini istemeyen bölgedeki Türk emirlerinin suikastinden kurtulmak için Harezm'den Horasan'a gitti. Gazne'de kuvvetlerini tekrar toplayan Sultan Celaleddin, Parvan civarında savaştığı Moğol öncü kuvvetlerini yendi. Fakat, kumandanları arasında çıkan ganimet paylaşımı anlaşmazlığı yüzünden, bu sırada Hindikuş dağlarını aşmakta olan Moğol ordusunu durdurma fırsatını kaçırdı. Ardından 1221'de Gazne'yi ele geçiren Moğol ordusuyla, Sind Irmağı kıyılarında savaşan Celaleddin, savaşı kaybedince nehri geçerek Hindistan'a gitti. Sultan Celaleddin 3 yıl sonra, 1224'te dönerek, devletini yeniden toparlamak için çalışmaya başladı. 1225'te Tebriz'i alarak, karargahını buraya taşıyan Celaleddin, 1228'de İsfahan'da Moğol ordusuyla çarpıştı. Kardeşi Gıyaseddin'in ihanetine rağmen Moğolları hezimete uğratan Celaleddin , takip sırasında sol cenahının Moğol tuzağına düşmesi üzerine, Luristan'a kaçtı. Bir yandan da ülke içindeki isyanlarla meşgul olan Celaleddin, 1230'da Ahlat'ı ele geçirdi. Ancak, kaleyi savunanlara ve halka karşı şiddetli davranışları, çevredeki Müsluman ülkelerin husumetini çekti. Bunun üzerine Anadolu ve Suriye kuvvetleri birleşerek, Celaleddin'in üzerine yürüdü. Celaleddin, 10 Ağustos 1230'da Erzincan yakınlarında Yassiçimen Yaylasında hezimete uğradı. Celaleddin'in zayıflamasından yararlanan Moğollar tekrar saldırıya geçtiler. Moğol tehlikesini kavrayamayan diğer Müslüman devletler Celaleddin'in yardım talebini cevapsız bıraktılar. Ağustos 1231'de Dicle Köprüsü kenarında Moğollar'ın baskınına uğrayan Celaleddin'in tüm maiyeti öldürüldü. Kaçarak dağlara çekilen Celaleddin'in kendisi de burada göçebeler tarafından öldürüldü.
CİHANGİR
Delhi Türk Hind hükümdarlarından Ekber'in oğlu olup asıl adı Selim'dir. Babasının ölümü üzerine 1605'de Nureddin Cihangir ünvanıyla tahta çıktı. Adil bir hükümdar olmakla beraber pek fazla içkiye düşkündü . Bu yüzden 22 yıl süren saltanatı sırasında hiçbir askeri başarı elde edilemediği gibi müsbet bir iş de görülemedi. Cihangir'in eğitim ve öğretimi yüksek değildi. Başlıca merakı bili ve avdı. İdare kabiliyeti zayıf olduğundan etrafındakilerin tesiri altında kalırdı. Üzerinde en fazla nüfuz ve tesiri olan karısı Nurcihan'dı. Nurcihan'ın ilk kocası Ali Kulu Bey Ustaclu idi. Bunun öldürülmesi üzerine Nurcihan da Cihangir'in üvey annesinin sarayına sığınmıştı. Cihangir kendisini burada görüp beğenmişti. Nurcihan'ın Cihangir'den çocuğu olmadı. İlk kocasından olan kızını Cihangir'in en küçük oğlu Şehriyar ile evlendirdi. ve damadının tahta geçmesi için çok çalıştı. Bu hal Nurcihan ile Cihangir'in oğullarından Hürrem arasında Hindistan için felaketli neticeler veren kavgalara sebeb oldu. Cihangir zamanının önemli olayları, Dekkenlilerin isyanı, Şah Abbas'ın Kandahar'ı zaptı, İngilizlere Surat limanının verilmesiyle Agra ve Lahor şehirlerinde ticaret yapma hakkının tanınmasıdır. Cihangir'in saltanatının son yıllarında önemli hadiseler cereyan etti. Cihangir bu hadiseler esnasında isyan eden Bengal Valisi Mehabet Han tarafından esir edilerek tahttan indirildi ve bir yıl kadar esir kaldı. Karısı Nurcihan tarafından esirlikten kurtarıldı ise de 7 Ekim 1627'de Keşmir'den Lahor'a giderken yolda öldü. Cihangir fena bir idareci olmakla beraber bayındırlık işlerine önem vermiş bu arada Agra'dan Etek'e ve Bengal'e giden ağaçlıklı yollar ve Agra ile Lahor arasında her üç kilometrede işaret kuleleri ve sulu gölgelikler yaptırmıştır. "Tüzük-i Cihangir" adlı bir eseri vardır. Cihangir'in beş oğlu ve iki kızı vardı. Bunlardan büyük oğlu Hüsrev isyan ettiği için hapsedilmiş, Dekkan'da hapiste iken ölmüştür. İkincisi Perviz de babasının sağlığında ölmüştür. Sultan Hürrem "Şahcihan" adı ile babasından sonra tahta çıkmıştır. Cihangir'in tahta çıktığı sırada doğmuş olan Şahcihandar ise doğuştan aptaldı. Şahsiyetsiz bir prens olan Şehtiyar da babasının ölümünden sonra tahta geçmek için ayaklanmış ise de yakalanarak idam edilmiştir.
ÇAKA BEY
Alpaslan, Anadolu’yu fethettikten sonra, birçok Türkmen beyleri iç Anadolu’ya doğru fetihlerine devam ettiler. Bunlardan Afşin, Orta Anadolu’da, Kutulmuş oğlu Süleyman Bey de İznik taraflarında savaşırken yine bir Türkmen Beyi olan Çaka Bey de İzmir ve yöresini fethederek burada bir Türk Beyliği kurmuştu. Çaka Bey, İzmir Beyliği(1081-1097)’nin kurucusudur. İzmir Beyliği’nin Türk tarihindeki önemi, bu beyliğin kurucusu Çaka Beyin ilk Türk Derya Kaptanı oluşundan, bir donanma meydana getirerek Ege Denizi’nde hâkimiyet kurmasından ileri gelir. Çaka Bey, Oğuzların Çavuldur boyundan idi. Anadolu’nun fethi sırasında, Danişmend Gazi’nin kumandanlarından biri olarak Malatya dolaylarında başarılı çalışmalar gösterdi. Fakat katıldığı akınlardan birinde Bizans Kumandanı Aleksandros’a esir düştü ve İstanbul’a götürüldü. Burada, üstün yetenekleriyle imparatorun dikkatini çekti ve saraya alındı. Soyluluk unvanı ile bazı imtiyazlar da elde etti. Yunanca öğrendi. Ayrıca Bizans’ın güçlü ve zayıf taraflarını öğrenmiş oldu. 1081 yılında Bizans tahtına I. Aleksios Komnenos çıkınca saraydan uzaklaştırıldı. Kutulmuşoğlu Süleyman Şah ile Bizans arasındaki anlaşmaya göre Türklere bırakılan İzmir bölgesine gitti. Bizans’taki kargaşalıktan yararlanarak beyliğini ilân etti. Türk tarihlerinin adından pek az bahsettiği Çaka Bey’in maceralarını, Bizans İmparatoru Aleksi Komnen’in kızı Anna’nın yazdığı bir eserden öğrenmekteyiz. Çaka Bey, Anadolu’ya akın eden gazilerin en genci idi. O da silah arkadaşları gibi nam kazanmak üzere akınlara karışmış; önce Kastamonu ve Bolu taraflarında savaştıktan sonra İzmir taraflarına gitmişti. Bu havalideki savaşlarda gösterdiği cesaret dolayısıyla şan almıştı. Bizans İmparatoru, İzmir’den Türkleri atmak üzere bu bölgeye bir kuvvet göndermişti. 1081 tarihinde İzmir’e gelen meşhur Bizans komutanlarından Kabalika Alexander Türklerle muharebe ederken eline yiğit bir delikanlı esir düştü. Bu ele avuca sığmayan delikanlı, komutanın dikkatini çekti. Bu genç çok yakışıklı ve pek de sevimli idi. Adı Çaka idi. Bizanslıların yaptığı araştırma sonunda onun Türkmen Beylerine mensup olduğu anlaşıldı. Bizans komutanı zaferinin bir nişanesi olmak üzere Çaka’yı o zaman İmparator bulunan Nikaforos’a gönderdi. Çaka Bey, Türkmen kıyafetiyle Bizans sarayına getirildi. İmparator, gence: Adın ne ? Dediği zaman, O, vakur ve yiğit bir tavırla: Çaka! Dedi. Çaka’nın erkek tavırları İmparatorun çok hoşuna gitti. Gülümseyerek: Bu sarayda senin unvanın “Protonolilismus” olsun! diye iltifatta bulundu. Çaka, diğer esirler gibi ağır işlerde kullanılmayıp, sarayda alıkonulmasından memnun olmuştu. Burada Homeros’un İlyada adlı meşhur eserini okuyacak kadar Yunanca öğrendi. Asil bir soydan gelen Çaka, Bizans sarayında bir şehzade muamelesi görmekte idi. Fakat Bizans tahtına Aleksi Kommen’in geçmesi üzerine Çaka’nın hayatında yeni bir devir açıldı. Yeni imparator, Çaka’dan hoşlanmamıştı. Onu sarayda kazandığı bütün imtiyazlardan mahrum etti. Saraydan da çıkardı. Esasen kabına sığmayan Çaka için bu zaten çoktan beri arzu edilmekte idi. Bir fırsatını bularak İstanbul’dan İzmir’e kaçmaya muvaffak oldu. Bu maceradan sonra onu, müstakil bir Türk Beyi olarak görmekteyiz. Çaka Bey, İzmir’e gelir gelmez, Türkmen oymaklarından birçok yiğitleri başına topladı. Bu kuvvetlerle İzmir şehrine taarruz ederek burayı Rumların elinden almaya muvaffak oldu. Bu suretle İzmir’in ilk fatihi Türkmen beylerinden Çaka Bey’dir.