fikralar2
Kolkola
Hayvanat bahçesinde iki ahtapot kollarını birbirine sarmış dolaşıyorlardı.Erkek ahtapot eğildi hafif bir sesle dişi ahtapotun kulağına fısıldadı:
-Ne güzel bir gece değil mi sevgilim?...Mehtap,yıldızlar,sen,ben...Ve bu güzel gecede seninle ikimiz böyle kolkola kolkola kolkola kolkola kolkola kolkola kolkola kolkola kolkola dolaşıyoruz...
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Renk insanı değiştirir
Amerika'da bir fuar açılmıştı. Fuarda zencileri beyaza dönüştüren bir makine tanıtılıyordu. Denemek 10 dolardı. iki zenci fuarı gezerken bu makineyi gördüler ve denemeye karar verdiler. Birinin 11 doları diğerinin ise 9 doları vardı. 9 doları olan arkadaşına dönüp
-Sen 1 dolarını bana ver. Gidip birlikte beyaz olalım. dedi. Arkadaşı ise :
-Dur! Önce ben gireyim, deneyeyim. Eğer memnun kalırsam sana 1 dolarımı veririm. Sen de beyaz olursun. dedi.
Anlaştılar. Zenci gidip makineye girdi ve bir süre sonra beyaz olarak çıktı. Dışarıda kalan zenci duruma çok sevinmiş olarak arkadaşının yanına gidip :
-Hadi dedi. 1 doları ver ben de beyaz olayım.
-Hadi oradan pis zenci!
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Topun Hacmi
Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir mühendise bir kırmızı top verip bunun hacmini nasıl bulacaklarını sormuşlar. Matematikçi, bir mezura ile etrafını ölçüp formülle yarıçapını hesapladıktan sonra diğer bir formülle yarıçapından hacmini bulacağını söylemiş. Fizikçi ise topu suya batırıp yer değiştiren suyun hacmini ölçerek topun hacmini bulabileceğini söylemiş. Top son olarak mühendisin eline verilmiş, mühendis topu şöyle biraz çevirip bakmış ve sonra: "Bana kırmızı toplar kataloğunu bulun"
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Teknoloji
Bir Türk, Japon arkadaşının daveti üzerine Japonya'ya gidiyor. Birkaç gün gezdikten sonra arkadaşı onu çalıştığı fabrikaya götürüyor. Teknoloji muazzam. "Bak !", diyor Japon : "Burada robot yapıyoruz. Şu Robotlar öğle yemeğini hazırlar ve getirir. Şunlar bebek bakar. Şunlar araba bile kullanır." Bizim Türk vatandaşı hayretler içinde kalır. Dolastıkça gözleri fal taşı gibi açılır. Japonya'dan ayrılırken arkadaşı Türkiye'ye mutlaka gelmek ve teknolojisini görmek istediğini söyler. Ve o gün gelir. Fakat bizim Türk nereyi gezdireceğini bir türlü bilemez. Düşünür ne göstermelide altında kalmamalı Japonyada gördüklerinin. Aklına hamam gelir. Japon ne anlar Türk Hamamından. Alır götürür. Japona ilginç gelir: "Ne oluyor burada?" "Biz burada insan yapıyoruz." " Sahi mi?" der Japon. Bir odanın kapısını açarlar. İçeride tellak bir adamın kolunu ovmaktadır. "Bak der bizimki, burada kollar monte ediliyor." " Bir başka odada bacak ovulmaktadır. "Buradada bacaklar takılıyor." Japon bu sefer hayrette. Diğer odanın kapısını açarlar. İçeride bir kadının üstünde bir erkek iş üstünde. Japon sorar : "Peki burada ne oluyor." "Burada montaj bitmiş delikler açılıyor."
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Emektar
Adamın biri sabah uyanınca o gün 90 yaşında olduğunu hatırlamış. Yavaş yavaş yataktan kalkarken gözü ayaklarına ilişmiş "sevgili ayaklarım" demiş, "Bugün 90 yaşına girdik. Bu kadar sene beni istediğim yere götürdüğünüz, bu yaşıma sizinle girdiğim için bahtiyarım, sizlere çok teşekkür ederim, nice seneler dilerim."
Sonra dizlerine dikkat etmiş "Sevgili dizlerim, bugün 90 yaşına girdik. Bu kadar sene beni taşıdınız,"bükül" dedim büküldünüz, çömel dedim çömeldiniz, bu yaşıma sizinle girdiğim için şükür ediyorum. Sizlere çok teşekkür ederim, nice seneler dilerim"
Sonra gözü biraz daha yukarı kaymış "Eee emektar" demiş "Eğer sende yaşasaydın bu günümüzü birlikte kutlayacaktık."
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sinekler
Dokuz yaşındaki oğlan cocuğu elinde raket, gözünü pencere camına konmuş çiftleşmekte olan sineklere dikmis..
- "Anneee!!" diye cağırmış.. "Sineklerin erkeği olur mu?"
Anne bu masum sorudan kuskulanmadığı için "Olur yavrum.." cevabını verince, oğlan sorusunu ikilemiş
- "Peki sineğin dişisi olur mu?"
Kadın o zaman soruların çetrefilli bir yere gideceğini sezip, yan çizmiş
- "Olmaz evladım.."
Oğlan aradığı cevapları alınca elindeki raketi hırsla sineklerin çzerine yapıştırmış.
"İbneler!"
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Haremağasının İntikamı
Ahmed sarayın hizmetkarlarından biri.. Yıllardır Kraliçeyi görür ve onun göğüslerine hayran olurmuş.. Artık bir saplantı halini almış Kraliçenin göğüslerine dokunmak, öpmek.. Tüm cesaretini toplayıp haremağasına açılmış..
"Bana sultanın memelerini koklat.. Ömür boyu biriktirdiğim bin altın senin" demiş.. Harem ağasının aklı yatmıs bu karlı işe..
Kenar mahallelerde tanıdığı bir simyacı, büyücü karşımı bir kadın varmış.. Ona gidip bir losyon hazırlatmış ve bu losyonu, sultanın o gün banyodan sonra giyeceği korsaya iyice sürmüş.. Sultan çıplak tenine korsayı takınca, losyon etkisini hemen göstermiş. Memeleri yangın yeri gibi yanmaya başlamış.. Saray doktorları merhemlerle, ilaçlarla çare bulamamışlar.. Sultan acıdan, kaşıntıdan, yanmadan ölecek.. Harem ağası ortaya çıkmış ve padişaha "Saray hizmetkarlarından Ahmet, derdinize derman olabilir. Onun salyası, herşeye iyi geliyor. Tek çare, Ahmed'in dili.. Kraliçemizi ancak o kurtarır, eğer izin verirseniz" demiş.. Padişah çaresiz çağırmış Ahmed'i hareme.. Ahmed bir saate yakın sultanla yalnız kalıp muradına ermiş... Ne var ki söz verdiği halde 1000 altını harem ağasına vermeye yanaşmamış.. "Bu olayı açıklarsan ikimizin de kellesi gider. Bunu göze alamazsın.. Hadi bakalım, çek arabanı" demiş, haremağasına.. Çok kızmış harem ağası.. Öyle kızmış ki.. Ertesi gün aynı yakıcı losyonu padişahın, banyodan sonra giyeceği donuna iki kat sürmüş..
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Güvenilmez
Adamın biri gazetedeki iş ilanı üzerine gelmiş ve sırası gelince görüşmeye girmiş.
İş ilanında üniversite mezunu, iyi fransızca konuşan, pazarlama konusunda tecrübeli bir yönetici arandığı yazıyormuş.
- Hoşgeldiniz, hemen başlayalım. Hangi üniversite mezunusunuz?
- Üniversite mezunu değilim.
- Öyle mi? O zaman yabancı dilinize güveniyor olmalısınız.
- Yabancı dil bilmem.
- Demek bilmiyorsunuz. O zaman tecrübenize güvenerek geldiniz.
- Pazarlama konusundan anlamam.
- O zaman niye geldiniz canım kardeşim ?
- Bu işte bana güvenmeyin. Onu demeye geldim.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Penguenler
Alaska'da bir bardan içeri iki İngiliz girmişler ve içki söylemişler. Bir süre sonra bir tanesi barmene
- Buralarda siyah kadın bulunur mu ?
- Hayır, bulunmaz elbet.
- Peki buralarda siyah beyaz kadın bulunur mu ?
- Bulunmaz tabi
Bunun üzerine Laz arkadaşına dönerek :
- Sanırım dün gece iki penguenleydik.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Mezarlık?
İki kişi arkadaşı konuşuyorlarmış :
- Nasıl, iş bulabildin mi ?
- Elbette, altımda 1500 kişi çalışıyor.
- Vay canına ! Ne işi bu ?
- Mezarlık bekçisiyim.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sizin Kızdan Ne Haber?
İki aile varmış ve her iki ailenin de birer kız çocuğu varmış. Birgün misafirlikte sohbete baslamışlar;
-Eee sizin kızdan ne haber?..
-Valla işte ne olsun biliyorsunuz işe girdi geçen sene. Başını kaşıyacak vakti yok. İlk başlarda geceleri fazla mesai yapıyordu. Sonra hafta sonları da çalışmaya başladı. Patronu çok sevmiş her işi ona veriyormus. Derken Ankara seyahatleri başladı. Bizimki çanta sekreter gibi patron nereye o oraya. Sonra Paris seyahatleri filan en sonundabu iş böyle olmayack dediler, patronu ev tuttu. Deli gibi çalışıyor evladım. Ee, peki sizinki ne alemde?
-Valla bizimki orospu oldu, ben sizin kadar güzel anlatamıyorum...
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Cennet-Cehennem Ligi
Bir devrin tüm en klas futbolcuları cennette toplanmışlar. Cennetin baş meleğide futbola çok meraklıymış. Şeytanı çağırtmış ve :
-Cennetle cehennem arasında bir maç düzenleyelim ne dersin?
-Bosuna oynamayalım, biz kazanırız, demiş şeytan.
-Olur mu en iyi futbolcular bizde. Ne kadar da kötü futbolcu varsa sizde. Şeytan şeytanca gülümsemis ve :
-Ama bütün hakemler de bizde.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Müsrif
Salamon be! Benim hanım çok müsrif, para yetişmiyor. İnanamazsın, Pazar günü benden 200 frank istedi, Pazartesi 300, Salı 400, Çarşamba 500, Perşembe 800, dün de 1000 frank!..
- Acıdım sana be Mison. Nereye harcıyor bu kadar parayı?
- Ne bileyim ben, verdiğim yok ki...
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bizi de Uyandırır mısınız?
Adam otele gelip resepsiyona kaydını yaptırırken görevli sordu :
- Sabah sizi kaçta uyandırmamızıi istersiniz? Adam başını salladı :
- Hiç gereği yok. Ben her sabah saat beşte kendim uyanırım. Resepsiyonda ki görevlinin yüzü güldü :
- Aman ne iyi. Lütfen uyandığınız zaman bizi de uyandırır mısınız?..
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
İran Halısı
Kadının biri pahalı halılar satan bir dükkana girer.. ve ilk bakışta çok beğendiği bir iran halısına doğru yönelir. Halıya daha yakından bakmak üzere yere doğru eğildiğinde istemeyek sesli bir şekilde gaz kaçırınca çok utanır ve hemen kimse duydumu diye etrafına bakınır ve arkasında duran satıcıyı görünce konuyu unutturmak için aceleyle adama
-Bu İran halısı kaç para? diye sorar. Satıcı gayet pişkin şöyle yanıt verir.
- Valla hanımefendi, halıya sadece bakmakla osurduğuna göre fiyatını duysan zıçarsın.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Masum Şeytan
Bir gün şeytan büyük bahçeli koskoca bir malikaneye girmiş. Merdivenleri çıkmış. Bir kuzu görmüş. Kuzunun boynunda bir ip varmış. Şeytan ipi çıkarmadan sadece biraz gevşetmiş. Kuzu malikenenin önünde bulunan aynayı görmüş. Şaşırınca bir hamle yapıp aynayı kırmış. Çıkan gürültüye evin hizmetçisi gelmiş. Sen naaptın? ben şimdi burayı nasıl temizliycem. Evin beyi bunu duyunca kesin beni kovar demiş ve kuzuya bir tekme atmış. Kuzu merdivenlerden düşünce ip yetmemiş ve kuzunun boynunu kesip onu öldürmüş. Bu sırada evin uşağı gelmiş. Neler olduğunu sormuş. Kadın anlatınca bunu nasıl yaparsın. Bey şimdi ikimizi de kovucak. O kuzu onun için çok değerliydi demiş. Ve hafifçe kadını itmiş. Kadın dengesini kaybetmiş ve merdivenlerden düşüp boynunu kırmış. Sesi duyunca evin hanımı gelmiş. Olanları öğrenince sinirlenmiş. Tam uşağı dövmek için uşağa yaklaşırken uşak lütfen beni bağışlayın ve beni kovmayın diyerek diz çökmüş. Uşağın üstüne hızla gelen kadın ise ona çarpıp merdivenlerden yuvarlanmış ve ölmüş. Evin beyi gelip de olanları dinleyince belinden silah çekip uşağı vurmuş. Sonra kendi kendine eyvah ben ne yaptım? bir kuzu, aynanın kırılması ve sevmediğim karım için elimi kana bulamaya, katil olmaya değermiydi? demiş ve silahı çekip bir kurşunda kendine sıkmış. Bütün bu olanları bir kenardan izleyen şeytansa sırıtarak "Ben hiç bişey yapmadım ki. Sadece acıyarak kuzunun boynundaki ipi gevşettim, o kadar..." demiş...
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Alış-Veriş
Eski İstanbul'da bir yaptığı veresiye alış verişlerde pek borcunu ödemeyen bir memur varmış. Bir gün bir alışverişteyken çarşıyı denetleyen belediye başkanı adı Mehmet olan bu adama da hal hatır sormuş:
- Ooo Mehmet Efendi nasılsın?
- İyi alış veriş yapıyorum. Bu cevap üzerine ağzı Mehmet Efendi'den yanan dükkan sahibi hemen atılmış:
-Vallahi efendim şu ana kadar yalnızca aldı. Çok şükür daha bir şey verdiğini pek görmedik.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
İddia
Nasreddin Hoca, bir gün eşeğiyle odun getirir. Hava da cok sıcak olduğundan hem kendisi hem eseği kan ter içinde kalırlar. Hoca odunları indirir, yerleştirir. Karısına:
- Hatun, eşek cok yoruldu, onu bir yemleyiver, diye seslenir.
Karısıda o gün yorgun olduğundan:
- Efendi, benim işim var, sen yemleyiver, der.
Hoca sıcaktan iyice bunalmış vaziyette kendini minderin üzerine atar.
- Olmaz! Hiç halim yok, veremem, sen ver der.
Eşeğin yemini sen vereceksin ben vereceğim derken iş kızışır. Epeyce tartışırlar. En sonunda Hoca:
- Pekala! Öyleyse aramızda bahse tutuşalım. Kim önce konuşursa eşeğe o yem versin. Anlaştık mı? der.
Karısı teklifi kabul eder. İkisi de birer köşeye çekilirler. Az sonra kadın, el işini alarak komşuya gider. Hoca birşey diyemez. Aradan biraz zaman geçer. Eve bir hırsız girer. Hoca'yı görünce kaçacak olur. Ama Hoca'dan hiç ses ve tepki gelmediğini anlayınca kaçmaktan vazgeçer. Ortalıkta ne var ne yoksa koca bir çuvala doldurur. Hoca'nın gözleri önünde çuvalı yüklenerek evden çıkar. Karısı epey zaman sonra eve girip evin halini görür. Eşyaların yerinde yeller esmektedir. Telaşla:
- Bu ne hal? Efendi! diye çiğlik atar.
Hoca yattığı yerden doğrularak:
- Haydi bakalım Hatun, bahsi kaybettin. Eşeğin yemini sen vereceksin! der.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Mutlu Bebek
İki gey birlikte yaşamaktadır. Her şey çok iyi gitmekte oldukça iyi geçinmektedirler. Sonunda evlenmeye karar verirler. Evlilikleride oldukça mutludur ancak tek bir dertleri vardır oda çocuk sahibi olamamak. Bu onları yiyip bitirmektedir. Birgün akıllarına bir fikir gelir kiralık bir anne bulacaklar spermlerini birleştirerek mikroenjeksiyon yöntemi ile hamile bırakacaklardır. Operasyon gerçekleşir ve bebeklerinin doğumunu beklemeye başlarlar. Doğum günü gelmiştir ve her ikiside heyecanla hastane koridorunda beklemektedir. Sonunda hemşire gelir ve
-"müjde nur topu gibi bir oğlunuz oldu" diyerek mutlu haberi verir. Çok heyecanlanan gey ler bir an önce bebeklerini görmek isterler ve yeni doğan bebeklerin olduğu bölüme hemşire ile birlikte giderler. Fakat bütün bebekler feryat figan ağlamakta ancak bir bebek mutluluktan uçarcasına gülücükler atmaktadır. Heyecanla hemşireye bebeklerinin hangisi olduğunu sorduklarında hemşire
- "gülen bebek sizinki" der. Şaşıran geyler "nasıl olur bütün bebekler ağlarken bizim bebeğimiz gülüyor" hemşire
- "kıçındaki dereceyi çekeyim siz ozaman görün ağlamak nasıl oluyor."
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Meraklı Deve
Genç deve annesine sormuş
-"Anne niye bizim ayaklarımız bu kadar büyük?"
Anne cevap vermiş:
-"Çölde kuma batmamak için."
Genç deve tekrar sormuş:
-"Peki kipiklerimiz niye bu kadar gür.
Anne tekrar cevap vermiş:
-"Çölde kum fırtınalarında kum kaçmasın diye."
Merakı yatışmamış olan genç deve bir soru daha sormuş:
-"Bizim niye hörgüçlerimiz var."
Anne deve sabırla yanıtlamış :
-"Çölde çok uzun süre susuz idare edebilmek için suyu hörgüçlerimizde depolarız."
Sonunda dayanamayan genç deve sormuş :
-"Peki biz bu hayvanat bahçesinde ne işimiz var?"
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kırşehirli Muavin
Bir kamyonun şoförü Nevşehirli, muavini de Kırşehirli'ymiş. Bir gün kamyona 6 metre yüksekliğinde yük yükleyip yola çıkmışlar. Bir süre sonra yüksekliği 5 metre olan bir köprüden geçeceklermiş. Kırşehirli muavin sağa sola bakınmış, Nevşehirli şoföre "Trafik yok, geç ağbi" demiş.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Yolunacak Kaz
Cok soguk bir kis gunu padisah, tebdil'i kiyafet gezmeye karar vermis.Yanina basvezirini alip yola cikmis. Bir dere kenarinda calisan yasli bir adam gormusler.. Adam elindeki derileri suya sokup, doverek tabakliyormus. Padisah, ihtiyari selamlamis.
" Selamunaleykum ey pir'i fani..."
" Aleykumselam ey serdar'i cihan..." Padisah sormus.
" Altilarda ne yaptin ?"
" Altiya alti katmayinca, otuz ikiye yetmiyor..." Padisah gene sormus.
" Geceleri kalkmadin mi ?"
" Kalktik...Lakin, ellere yaradi..." Padisah gulmus.
" Bir kaz gondersem yolar misin ?"
" Hem de ciyaklatmadan..." Padisahla basvezir adamin yanindan ayrilip yola koyulmuslar. Padisah basvezire donmus.
" Ne konustugumuzu anladin mi ?"
" Hayir padisahim..." Padisah sinirlenmis.
" Bu aksama kadar ne konustugumuzu anlamazsan kelle ni alirim." Korkuya kapilan basvezir, padisahi saraya biraktiktan sonra telasla dere kenarina donmus. Bakmis adam hala orada calisiyor..
" Ne konustunuz siz padisahla..." Adam, basveziri soyle bir suzmus.
" Kusura bakma. Bedava soyleyemem. Ver bir yuz altin soyleyeyim.." Basvezir, yuz altin vermis.
" Sen padisahi, serdar'i cihan, diye selamladin. Nereden anladin padisah oldugunu.."
" Ben dericiyim. Onun sirtindaki kurku padisahtan baskasi giyemezdi.." Vezir kafasini kasimis.
" Peki, altilara alti katmayinca, otuz ikiye yetmiyor ne demek..." Adam, bu soruya cevap vermek icin de bir yuz altin daha almis.
" Padisah, alti aylik yaz doneminde calismadin mi ki, kis gunu calisiyorsun, diye sordu. Ben de, yalnizca alti ay yaz degil, alti ay da kis calismazsak, yemek bulamiyoruz dedim." Vezir bir soru daha sormus...
" Geceleri kalkmadin mi ne demek ?" Adam bir yuz altin daha almis. " Cocuklarin yok mu diye sordu..Var, ama hepsi kiz. Evlendiler, baskasina yaradilar, dedim..." Vezir gene kafasini sallamis.
" Bir de kaz gonderirsem dedi, o ne demek..." Adam gulmus.
" Onu da sen bul..."
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Borsa
Köylünün biri eşşeğini satmaya karar vermiş.50 milyon fiyat biçmiş. Herkes itiraz etmiş bu yüksek fiyata. Derken başka bir köylü razı olmuş ve satın almış. Satan köylünün akşam gözüne uyku girmemiş, demek ki var bir hikmeti de eşşeği satın aldı demiş. Ertesi sabah sattığı kişiye gidip 75 milyon teklif etmiş. Tekrar satın aldığı eşşek bu sefer diğer köylüyü rahatsız etmiş. Sabahı sabah edip ilk sahibine 125 milyon verip tekrar almış. Bu böyle devam etmiş.
-Birgün meydanda müthiş bir kalabalık bağıra bağıra bir eşşeğin etrafında toplanmışlar. Bir yabancının dikkatini çekmiş ve eşşeğin fiyatını sormuş; 995 milyon cevabını alınca: Olur mu be! En fazla 20 milyon eder demiş. Bir Köylü hemen itiraz etmiş:
-Abi sen ne diyorsun!Var ya bu eşşek 1 Milyar direncini geçti mi 1.5 Milyara kadar yolu var...
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Oscar
Atlas Okyanusu'nda giden geminin kaptanı gemide olan bütün herkesi güverteye çağırmış. Herkes gelince
-Size bir iyi bir kötü haberim var.
Önce hangisini söyliyeyim.
Herkes: "İyi" demiş.
-13 dalda oscar kazanacağız.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Yüzbaşı
Bir Astsubay'la bir gözü takma Yüzbaşı aynı bekar lojmanında birlikte kalıyorlardı. Yüzbaşı her gece yatmadan takma gözünü çıkartır su dolu bir bardağa koyar sabah tekrar yerine takardı. Sıcak bir Yaz akşamı gece yarısı Astsubay susadı,el yordamıyla sehpadaki bardağı kaptı bir dikişte yuvarladı oda ne..suyla birlikte gözüde yutmuştu.Astsubay farkına vardı ama artık iş işten geçmişti. Ertasi gün sabah sporundan sonra Astsubay tuvalete gitme ihtiyacı duydu .Koşar adımla tuvate gitti pantolonunu sıyırdı başladı ıkınmaya fakat mümkün değildi bir türlü rahatlayamıyordu.Onun ıkınma sesini duyan tuvalet nöbetcisi er telaşlandı nazikçe kapıyı tıklattı..
-Komutanım yardımcı olayım.. Astsubay can havliyle kapıyı açtı,
-Bak oğlum şurada ne var bir türlü s...çamıyorum deyip er'e doğru döndü. Er eğilip bakar bakmaz hazırola geçti ve selam durdu.Bunu gören Astsubay sinirlendi,
- Ne selam durdun evladım diye bağırdı..
Asker yanıtladı; -Nasıl selam durmayım Komutanım içeriden Yüzbaşım bakıyor......
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Denize girmek yasak
Bir grup İngiliz, Amerikan ve Türk gemiyle yolculuk ediyorlarmış. Birden şiddetli bir fırtına kopmuş. Geminin batacağını anlayan kaptan hemen yolculara koşup gemiyi boşaltmalarını istemiş. Fakat kimse buna inanmayarak kendini denize atmayı kabul etmemiş. Bir süre sonra bütün yolcuların ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu gören kaptan hemen bir tayfasını çağırmış. "Git bir de sen dene onları gemiden atlamaya ikna etmeyi" demiş. Tayfa gitmiş ve kısa bir süre sonra geri dönmüş. Kaptan merakla sormuş:
-Eee, noldu?
-Hepsi atladılar efendim.
Kaptan çok şaşırmış:
-Nasıl olur, daha demin kıllarını bile kıpırdatmamışlardı. Ne dedin onlara?
-Çok kolay. İngilizlere "Sizin gibi soylu insanlar batmak üzere olan bir gemide olmamalılar" dedim.
Amerikalılara deniz suyunun insan vücudu için çok faydalı olduğunu söyledim.
-Peki ya Türklere ne dedin?
-Onlara da "Denize girmek yasak! " dedim.