fikralar
Yassı TavukAdamın biri, Karatepe Köyü’nün yakınından geçerken, arabayla bir tavuk eziyor. “Köye gideyim de, hiç olmazsa şu tavuğun sahibine parasını vereyim” diyor. Köye varıp muhtarı buluyor. Tavuğu göstererek:
- Muhtar, şu tavuğun sahibi kim, söyle de parasını vereyim, diyor.
Muhtar tavuğu eline alıp şöyle bir bakıyor ve,
- Yav, iyi güzel de, diyor, bizim köyde böyle yassı tavuğu olan kimse yok ki...
Karışan postallar
Eskiden Karatepe’nin erkekleri çarşıya giderler. Hepsinin ayağı yalındır. Çarşıdaki dükkanda çizmeye benzer , deriden dikilmiş postallar vardır. Bunlardan birer tane alırlar. Eve geri dönüşte yorulurlar ve dinlenmek için ayaklarını uzatırlar. Fakat bütün ayaklardaki postallar birbirinin aynı olunca, hiç kimse kendi ayağını bilemez. O sırada yoldan geçen bir yolcuya hep birlikte yalvarırlar, yardım isterler.
- Biz ayaklarımızı karıştırdık, ne olur bunları ayırın derler.
- Adam eline bir sopa alıp var gücüyle ayaklarına vurmaya başlar. Canı yanan ayağına sahip olur.
Yolcunun eline öpüp alkış verirler:
- Allah gönderdi seni, derler. “Gelmeseydin halimiz ne olurdu?”
Sakatlık çıkacaktı
Kırk Karatepeli arkadaş köyde topraktan yapılma harabe bir evin üstüne çıkıp bir o yana bir bu yana koşup eğlenirlermiş. Dam zaten harabe bir şey. Onların ağırlıklarına dayanamayıp çökmüş. Otuz dokuzu ölmüş. Kalan Karatepeli tozlar arasından çıkıp silkinmiş, üstünü başını düzeltirken “Az kaldı” demiş, “Bir sakatlık çıkacaktı.”
Öldü bile
Ağanın birisi uzun süredir hasta yatağında yatmaktadır. Oğlu çift sürmeye gidince ağa vefat eder. Karatepeli genci haberci olarak gönderirler. Ancak kötü haberi hemen vermemesini, durumun kötüleştiğini söylemesini tembihlerler. Ağanın oğlu haberci gencin gelişinden şüphelenir, “Ne oldu babam mı kötüleşti” diye sorar. Haberci genç “Ne kötüleşmesi” der “öldü bile”.
İki rekat
Karatepeli’nin keçilerine salgın hastalık bulaşmış, hayvanları kırıp geçiriyormuş. Bir türlü çare bulamayınca mollanın birine akıl danışmış. O da iki rekat namaz kılıp Allah’a dua etmesini tavsiye etmiş. Karatepeli, bu tavsiyeye uyarak her akşam iki rekat namaz kılmaya başlamış. Ama her sabah uyandığında bir keçinin daha öbür dünyayı boyladığını görüyormuş. Sonunda bu işten vazgeçmiş. Vazgeçmesine geçmiş ama, elinde de bir tekeden başka bir şey kalmamış. Bir gün suya götürürken, inatçılığı tutan hayvana fena kızmış. Dayanamayıp:
- Bana bak teke, demiş, uslu dur, iki rekatlık canın var. Kıldığım gibi gönderirim seni de öbür dünyaya ha...
Katır yumurtası
Karatepelinin biri, ilk defa şehre iner. Dolaşırken yolu sebze haline düşer. Karpuz yığınlarının önünden geçerken merak edip sorar:
- Selâmünaleyküm hemşerim, nedir bu sattıkların?
Karşısındakinin Karatepeli olduğunu anlayan açıkgöz manav:
- Aleykümselâm arkadaş, bunlar katır yumurtası olur.
- Kaç para tanesi?
- Senin için beş kuruş olur.
Karatepeli fiyatı makul bularak en büyüklerinden bir karpuz seçer, sonra da sorar:
- Şimdi ben bu karpuzu götürsem, içinden katır çıkar mı, çıkarsa kaç günde çıkar?
Manav:
- Götürüp sıcak bir yerde on gün sakla, on birinci gün katır sahibisin, der.
Bu kadar kısa bir sürede katır sahibi olmak, Karatepeli’nin çok hoşuna gider. Karpuzu alır, köye doğru yola koyulur. Epeyce yol aldıktan sonra dinlenmek ister ve yokuşun başında bir yere oturur. Fakat karpuz her nasılsa elinden pırtarak dereye doğru yuvarlanmaya başlar. Karatepeli de arkasından koşar. Karpuz biraz ileride taşa çarparak kırılır. Tesadüfen orada bulunan bir tavşan, gürültüden korkarak kaçmaya başlar. Karatepeli tavşanın ardından koşar ama yakalayamaz:
- Yaa gördün mü işte şanssızlığı! Yumurtadaki yetişkin yavruymuş ama elimizden kaçırdık.
Karatepeli yorgun argın eve gelir ve olanları hanımına anlatır. Kadın da ondan farklı değildir,
- Tüh yazık olmuş, kaçmasaydı, yaylaya çıkarken binerdik, der.
Niye Allah’a sıkıyon
Karatepe’de yaşayan Karaoğulları ve Sarıoğulları denilen iki sülale, arazi yüzünden kavga eder. Kavga öyle bir hal alır ki, silahını, kazmasını, küreğini alan koşar. Küçük bir tepenin iki yanında, bir tarafta Karaoğulları, bir tarafta Sarıoğulları olmak üzere mevzilenirler. Karaoğullarından biri, karşı tarafı korkutmak için silahıyla havaya bir el ateş eder. Yanındaki sinirlenir:
- Ulan aklına kodu...mun herifi, der, karşıdaki Sarıoğulları varken niye Allah’a sıkıyon?
Ya iğnenin deliğini büyütür ya da deveyi küçültür
Bektaşi dervişlerinden birine:
Erenler! Cenabı Hak her şeye kadirdir, dersiniz; bir dikiş iğnesinin gözünden bir deveyi geçirebilir mi, demişler. Bektaşi:
Vızır, vızır, der.
Nasıl, diye sorulunca,
Ya dikiş iğnesinin gözünü büyütür, ya deveyi küçültür, geçirir, demiş.
Balıklara ziyafet verebilir
Bir Bektaşi, yelken gemisine binip giderken birden bire fırtına zuhur etmekle gemi dalıp çıkmaya, Bektaşi de fena halde korkmaya başlar. Yolculardan biri yanına sokulup “Dedem, korkma, Allah kerimdir” deyince Bektaşi, “Ben de onun için korkuyorum ya, kemal-i kereminden balıklara ziyafet verebilir” demiş.
Kabahat tarlayı sana gösterende
Bir köyde yağmur duasına çıkarlar. Bektaşi de bunlara uyar. Cemaatin arkasından giderken eline geçirdiği bir ağaç dalını kendi tarlasına dikerek başını yukarı kaldırır.
Bizim tarla da işte burası. Bari iyice bir yağmur yağdır da sulansın, der.
Yağmur duası biter, herkes evine döner ve o akşam şiddetli bir yağmur ve dolu yağar. Bektaşi sabahleyin tarlasını gezmeye gider. Bir de ne görsün, dolu bilhassa kendi tarlasındaki ekinleri mahvedip toprağa katmış. O vakit de başını yukarı kaldırırak Allaha şöyle hitap eder:
Kabahat sende değil, sana tarlayı gösteren pezevenkte, der.
SÜT SORUNU
Genç bir kadın,aylardır şantiyede olan kocasına bir bebekleri olduğunu bir mektupla haber verir:"Sevgilim,biliyorsun,sen şantiyedeyken nur topu gibi bir bebeğimiz oldu.Sütüm yetmediği için,yavrumuzu
besleyebilmek amacıyla bir süt anne tuttum.Yalnız,bu sütannenin zenci olmasından dolayı çoöuğumuz,emdiği
sütün etkisiyle zaman içinde zenciye dönüştü.Haberin olsun dedim.Bu konuda benim bir suçum olduğunu
düşünmessin umarım.Öptüm.Sevgiler.Biricik eşin."
Kadının kocası da bunun üzerine annesine bir mektup yazar:"Sevgili anneciğim,karım bana gönderdiği
son mektupta,sütü yetersiz olduğu için bir sütanne tutmak zorunda kaldığını,o sütannenin zenci olduğunu
ve bu yüzden bebeğimizin renginin de zamanla koyulaştığını yazıyor.Bundan eşimi sorumlu tutmayız tabii ki.
Selam ve sevgilerimle.Oğlun."
Mektubu alan anne ise oğluna şöyle bir cevap yazar:"Sevgili oğlum,aslına bakarsan,sen doğduğunda benim
sütüm de yetersiz kalmıştı.Ama biz fakir olduğumuzdan dolayı,sütanne tutamayıp onun yerine seni inek
sütüyle beslemek zorunda kalmıştık.Bu durumda takdir edrsin ki,senin safkan bir öküz olmanın sorumlusu
ben değilim.Seni seven annen."
POLATLI'YA İMAM OLDUK
Polatlı'ya imam olarak atanan bir hoca görevine başladığı ilk günlerde verdiği vaazların birinde
kabak yemeğinin Peygamber yemeği olduğundan bahsetmiş.Bu vaazı dinleyen cemaat hocaya ikram olsun hem de
Peygamber yemeğidir diye sürekli kabak yemeği göndermeye başlamış.
Bir ay böyle,iki ay böyle imama sürekli kabak yemeği geliyormuş.Kabak yemekten usanan imam yine bir gün vaaz
verirken vaazını şöyle bitirmiş:
-"Polatlı'ya imam olduk,yenile belayı bulduk.Akşam kabak,sabah kabak.Usandım ya Resulullah."
HANGİSİ ŞANSLI
Genç kız falcıya:-İki delikanlı birden bana aşık ve evlenmek istiyorlar.Birinin adı Kerem,diğerinin ki de Arda.Bunlardan
acaba hangisi şanslı?
Falcı önce"Kerem seninle evlenecek" demiş ve ardından da eklemiş:
-Şanslı olan ise Arda...
EVLİLİK DANIŞMANI
Karı-koca 20 yıllık evliliklerinde sorun yaşamaya başlacınca,kendilerini bir evlilik danışmanının önünde bulmuşlardı.Danışman,problemin ne olduğunu sosar sormaz kadın hepsini,ama hepsini eksiz saydı.
Kocasının ona ilgisizliğini,soğuk davranışlarını,umursamazlığını,yabancılaşmasını,yalnızlığını,aralarındaki
ilişkinin bittiğini,duygusal ihtiyaçlarının artık karşılanmadığını ve evliliklerinin kavram itibarıyla
boş ve anlamsız bir beraberlik haline geldiğini,anlattı da anlattı...
Danışman birden ayağa kalktı,kadını da ayağa kaldırdı,arzu ve şehvet ile saldırırcasına uzun uzun öptü.
Koca olanı biteni dikkatle ama karşı çıkmadan izlemişti.
Danışman masasına geçti ve kocaya dönerek:
-Bak,karının ihtiyacı tam olarak bu işte!!Bunu hiç değilse haftada üç kez yapabilecek misin?
Adam,biraz düşündükten sonra:
-Bak,Doktor!.. Hadi pazartesi ile çarşamba sana getireyim ama cuma getiremem,arkadaşlarla maçım var!..
İKİ ŞAHİT
Köylüsünden eşeğini ödünç alan bir kişi,Bor pazarına gitmek için yola çıkar.Pınarbaşına geldiğinde eşek balçığa gömülür.Adam da üzerindeki yükleri indirip eşeği balçıktan çıkarmaya çalışırken eşek ölür.
Eşeğin sahibi eşeğimi bilerek öldürdün diye adamı mahkemeye verir.Hakim olayı dinler ve eşeği ödünç
alana sorar:"Eşeğin balçığa saplanıp öldüğüne dair iki şahidin varmı?"Adam bunun üzerine:"Hakim bey
şahidim yok.Zaten yanımda iki kişi daha olsaydı eşek ölmezdi.Eşeği kulağından kuyruğundan tutar ölmeden
çıkarırdık..."diye cevap verir.
BEKRİ MUSTAFA İMAM OLDU DE YETER
Sevenleri Bekri Mustafa'yı içkiden kurtarmak için,akıllarına Küçükayasofya camii imamlığına getirmek gelir.Devrin Şeyhülislamı da onaylayınca imamlığa başlar.
İşe başladığı günlerde bir cenaze vardır.Bekri cenaze namazını kıldırır,daha sonra tabuta eğilip birşeyler
söyler.Cemaat meraklanır,birisi dayanamaz:"Merak ettik.Bekri Ağa..Neler söyledin merhuma?" diye sorar.
Bekri'de:
-"Bu dünyadan haber sorarlarsa,Bekri Mustafa imam oldu de yeter,anlarlar bu dünyanın halini dedim..."
DÜNYAYI BEN YARATTIM
Sultan 4.Murat koyduğu içki yasağını kontrol için tebdili kıyafet teftişe çıkar.Bir kayığa biner.Boğazı geçecektir.Kayıkçı bizim meşhur Bekri Mustafa'dır.Kıydan açılırlar,Bekri Mustafa şişeyi zuladan
çıkarır,iki fırt çeker.Kılık değiştirmiş Sultan sorar:
-"O nedir?"
-"(Bekri tedbirlidir) Kuvvet şurubu,iki yudum çekince kürek falan vız gelir bana..." Padişah merak eder:
-"Birader ver iki yudumda ben içeyim." Bekri acır,kimse görmez,gariban içsin iki yudum şarap der.
Şişeyi uzatır.Sultan kafaya diker:
-"Ulan bu düpedüz şarap." der.Bekri:
-"Evet şarap" diye cevap verir.Padişah:
-"Ulan ben şarabı yasak etmedim mi?" Bekri:
-"Can, kimsin ki şarabı yasaklayacaksın..." Padişah:
-"Ben Sultan Murat'ım..."Bekri küreği eline alır
-"Vurdum mu küreği atarım seni aşağı,daha iki yudum içtin kendini Padişah zannettin,şişeyi bitirirsen
haşa dünyayı ben yarattım diyeceksin..."