ipsirpasaninkatli
idamını hazırlamıştı.Ancak araya giren devlet adamları Şeyhülislamın idamını durdurdu iseler de,
İpşir Paşanın idamına engel olamadılar.Şeyhülislam İpşir Paşanın yanından çıkarılıp evine gönderildi.
Bu arada Mahmut Efendi adında bir din adamıda,İpşir Paşaya dini telkin yapmak için yanına gitti.
Ancak celladlara Şeyhülislamın affedildiği bildirilmediği için,onlarda odaya girdiklerinde karşıla-
rında bulunan iki kişiden birinin İpşir Paşa,diğerininde Şeyhülislam olduğunu zannedip,üzerlerine
atıldılar.İpşir Paşa derhal boğuldu ise de,Mahmut Efendi kendini bir türlü celladlara teslim etmiyor
ve sesi çıktığı kadar bağırıyordu.
Nihayet seslere koşan nöbetçiler durumu anlayıp Mahmut Efendiyi mutlak bir ölümden kurtarmışlardı.
Mahmut Efendi kan ter iiçinde ölümden kurtulur kurtulmaz İpşir Paşa için:
-"Subhanallah,dirisinde'de ölüsünde'de böyle adamların yanına yaklaşmak muzır(sakıncalı)imiş"
diyerek oradan hızla uzaklaşmıştır.
Yavuz Sultan Selim 1512 de askeri bir darbe ile babasından tahtı zorla almıştı.Tarihi kaynaklara göre Yavuz babasının kolundan tutup zorla tahtan indirip yerine oturunca 2.Beyazit şöyle demişti:
-”İlahi oğul!” Beni berbat edip tahtımdan ettin.Dilerim Allahtan sen de gen yaşında berbat olup şir-i pençeler elinde gidesin”
YAVUZ’UN ÖLÜMÜ
Bir gün Yavuz çok sevdiği Hasan Can’a:
-”Bre Hasan,dedi,arkamda bir çiban var,batar canımı acıtır”Hasan Can,patişahın sırtını açtığında henüz kızarmamış sert bir çıban gördü.Durumu padişaha anlattığında sıkmasını emretti.Bunun üzerine Hasan Can:
-”Sıkmayalım Padişahım, biraz merhem sürelim yumuşasın” dediğinde padişahta şöyle cevap verdi:
-”Biz senin gibi çelebi değiliz, bir küçük çıban için doktorlara gidelim” Bundan sonra hasan Can’a sıktırır.Bu çıbana halk arasında ”Yanıkara” veya ”Şir-i Pençe” deniliyordu. Çıban kısa bir zamanda büyüdü ve padişaha gittikçe sızı vermeye başladı. Doktorlarda bir türlü çare bulamıyorlardı.Padişah bu acılar içinde kıvranırken Hasan Can’a :
-”Hasan Can dedi , seni dinlemedik.fakat kendimizide harap ettik.” Öleceği gün idi.Vucudu ateşler içinde yanıyordu.Başucunda oturup Kur’an okuyan Hasan Can’a bakıp şöyle dedi:
-”Hasan CAn, ne haldeyim nasılım?” Hasan Can yaşlı gözlerle:
-”Devletlim dedi.Allah’a kavuşmak zamanıdır.Ona teveccüh ediniz.” Padişah gülümsedi ve:
-”Ya, bunca zamandır sen bei kiminle sanıyordun? Allaha teveccühümüzde bir kusur mu gördün?” dediğinde Hasan Can şöyle cevap verdi:
-”Hayır padişahım, sizin hakkınızda hiç bir zaman böyle bir şey düşünmedim. Fakat şimdi içinde bulundugumuz zaman başka zamanlarla kıyaslanamaz.Onun içinde böyle konuştum.''